KÖLELİK, DİSİPLİN – OTORİTE, TESLİM – SADİZM VE MAZOŞİZM
BDSM’nin açılımı:
B (bondage-kölelik),
D (discipline-disiplin),
D (domination-otorite),
S (submission-teslim),
S (sadizm),
M (mazoşizm)
Yazının içinde rastlayacağınız kelimelerin anlamları;
Master Dom: Dominant erkek efendi.
Mistress Domme: Dominant kadın efendi.
Slave: Tamamen itaat eden köle.
Sub/Submıssıve: Sınırları olan köle.
Switch: Her iki role (efendi-köle) bürünebilme özelliği olan.
Bondage: Bağlama anlamına gelir ve estetik olmak zorundadır.
Play Party: Kişilerin toplanıp bir arada geçirdiklerini cinsel deneyim partileri.
Kırbaçlanan adamlar, tasma takılan ve gezdirilen köleler, hayvan kılığına sokulanlar, bağlanarak izlenenler…
Pamuk ipliği, bıçak sırtı; nasıl derseniz… O türden bir şey bu BDSM.
Beyaz yakalı, iyi eğitimli, zeki, paralı biri, hatta ‘patronunuz’ köle; aynı özelliklere sahip başka biri de onun efendisi olabiliyor bu oyunun içinde.
Bu okuduklarınız sizde, kırbaçlı, elleri bağlı sıradan erotik görüntü çağrışımları yapmasın; çünkü kendileri ile konuşulan bir efendi ve bir köleye göre; BDSM oyunu bir fantezi değil daha ziyade bir yaşam biçimi.
İşte BDSM adı verilen oyunun bağımlıları ile yapılan görüşmeden aktarılan bilgiler ve BDSM oyuncuları ile ilgili psikolog görüşü…
Kökleri dünyada 19. yüzyılın başlarına dayanan BDSM oyunu, cinsel pratikleri içinde barındıran, bilinçli olarak ve kişilerin rızası dahilinde; şiddet, baskı ve hiyerarşi mekanizmasıyla çalışan bir rol ve güç oyunu.
Bu oyunun oyuncuları internette bir platformda buluşuyor.
Türkiye’ de bir ‘mistress dome’ yani kadın efendinin varlığının ortaya çıkması BDSM’ye olan merakı artırmıştır.
Kadın efendi ve BDSM ile ilgili olarak birçok soru geliyor ister istemez insanın aklına;
Ne iş yapıyor?
Kölesi var mı?
Kölesi kadın mı, erkek mi?
İşkence yaparak mı seks yapıyor?
Kırbacı var mı?
Bu oyun ahlaksızlık mı?
Bu oyunda her şey serbest mi?
Bu oyunda yapılabileceklerin sınırı ne?
Bu oyunda suç unsuru var mı?
Bu oyun eğlenceli mi?
BDSM tarikat mı?
…
Ve benzeri daha bir sürü soru…
Akıllara gelen ilk imgelemler sadizm ve mazoşizmle ilgili elbette!
Kırbaçlanan adamlar, tasma takılan ve gezdirilen köleler, hayvan kılığına sokulanlar, bağlanarak izlenenler…
İşin ilgi çekici kısmı bunların hepsinin ülkemizde de yüzlerce kişi tarafından, cemiyet düzeniyle yapılıyor olması…
Düşündürücü kısmıysa bunun bir macera ya da fetiş bir eylem değil, yaşam felsefesi olduğunun katılımcıları tarafından benimsenmesi ve BDSM’nin ayrı bir yaşam felsefesi olduğunun anlatılması!
BDSM’ nin bir tarafı sınırsız cinsel hazza dayanırken diğer yanı sınırsız güven ve teslimiyetle şekilleniyor. Düşünsenize kendi elinizle kendinizi hiç tanımadığınız birisine adıyorsunuz hem de her şeyinizle!
Bu teslimiyet ve güven duygusu cinselliğin sınırlarını ortadan kaldırarak ‘normal şartlarda’ uzak durulan acı duymak, aşağılanmak ya da her şeyin üstünde olduğunu düşünmek gibi duyguları açığa çıkartıyor. Ve kişi, karakterine uygun rollerle yaşadığı hayata paralel bir evrende başka bir hayat yaşamaya başlıyor.
Bunları anlamak için Sadizm’in isim babası yazar Marquis De Sade kitapları incelemek gerekiyor.
En iyi anlamak için de BDSM’nin içerisinde mevcut birilerinden bunu dinlemek gerekiyor ve işte bu yapıldı; zorda olsa bir efendi ve bir de köle ile konuşuldu.
Ortaya çıkan sonuç; kimilerine göre rızası alınmış bir deneyim, kimilerine göre geçmişten gelen patolojik sorun.
Psikologlar, BDSM’de içerisindeki oyuncuların sözde bu yaşam felsefelerini, yaşam biçimi hiç olmayan (burada kastedilmek istenilen zümreyi anlamışsınızdır) kişilere yaymaya çalışmadıkları sürece BDSM’nin ne hukuksal açıdan ne de psikolojik açıdan sorun olarak görülmediğini belirtmektedirler.
Dönelim varlığından haberdar olunulan Efendi, gizliliğini korumak maksadıyla ama daha çok ‘efendi’ kimliğinden de ötürü yazarı istediği zaman arıyor; ancak kendisine ulaşılabilecek hiçbir iz bırakmıyor geride. Sürüp giden uzunca diyaloglardan ve sağlanan güven ortamından sonra, sonunda buluşma ayarlanmış ve BDSM hakkında tam 7 saat konuşulmuş. işte o konuşmadan satır başları;
TASMA TAKMA RİTÜELİ
Efendi diyor ki;
Bir köleyi hayatıma almadan, o da benim hayatıma girmeden önce kölenin en çok söz sahibi olduğu zamanlar efendi ile köle arasındaki şartların belirlendiği günlerdir.
Benim için fiziksel güzellikten önce kölenin bilinçli olması gerekir; ne yaptığının farkında olan biriyle ilgilenirim.
Seçim yapıldıktan, karar verildikten sonra, bir daha hiç söz hakkı olmayacağı kölelik rolü, kölenin boynuna tasma takılarak gerçekleştirilen bir ritüelle başlar.
Artık o kölenin bir cinsiyeti olmaz. Onu bir kadın, bir erkek ya da evcil bir hayvan gibi kullanabilirim. Ama saygım hep vardır, onun hayatına katabileceğim şeyler varsa bunu da yaparım. O benimdir ve onun için en güzel ve iyi olacak şeyi efendisi olarak yapmak da isterim.
Bazı efendiler için bu durum sadece yatak odası fantezisi olarak kalabilir.
Ama bizler, bunun felsefesini yaşayan gerçek efendiler için bu yeterli değildir.
Bir insan kendine neden bunu yaptırır?
Hani özgür ruha olan özlem?
Bir köle, tam da bu durum için şunları söylüyor:
Kölelik benim için zevk kaynağı, eğlence meselesi değil. Bu benim kimliğim.
Yani köle olmak bana akıl almaz haz veriyor diye değil, sadece basitçe ‘köle’ olduğum için bu hayatı yaşıyorum.
Bu bir kimlik; tercih etmedim.
Tabii bu kölelikten haz almadığım anlamına gelmiyor.
Çok iyi hissettiğim zamanlar da oluyor, acıyı kaldıramadığım zamanlar da…
Günün sonunda her şey doğru geliyor.
Köle olarak yaşadığın bu ‘tasmalı’ hayat biçiminde hangi olumlu ve olumsuz hisleri barındırıyorsun?
Bir başkasına koşulsuz şartsız itaat etmek insanın içgüdülerinde mi vardır?
Olumlu hisler barındırıyorum!
Çünkü olmak için yaratıldığın şey oluyorsun ve ‘gerçek sen’ olmak çok değerli.
Güvendiğin sahibine teslim olmak inanılmaz bir huzur kaynağı; ait hissetmek ve mutluluk!
Bazen… Ben bir ara 6 yaşında etrafta koşturan bir çocuktum… bana neler oldu da huzur hissetmem için bazen, vücudumdan kanlar akmasına, hiçbir kasımı hareket ettiremeyeceğim bir pozisyona girmeye veya zincirle dövülmeye ihtiyacım olduğunu düşünüyorum…
Efendi de bunu neden yaptığını şöyle anlatıyor:
Efendi-köle ilişkisinde olması gereken, köle efendisine ‘Siz’ diye hitap eder.
Efendi yaptığı herhangi fiziksel ya da zihinsel işkencede; örneğin insanın vücuduna klips takmak çok can yakıcıdır, başka birisine yaparsam çığlık çığlığa kalabilir, hatta polisten yardım isteyebilir… Ama kölem onu yapıyor olmaktan duyduğum mutluluktan keyif alıyor…
Bana tapıyor olmasının bende yarattığı tanrısallaşmayı seviyorum. Bu güzel bir his.
KÖLELER EZİK DEĞİLDİR
Efendi, kölesinin canı istediği her an çağırabilir; köle işte çalışıyor olsa bile işini bırakıp efendisinin yanına gitmek zorunda ama efendi kölesinin reel hayatını zora sokacak şeyler yapmıyor genelde.
Ama bunu yapan, tercih eden efendiler de yok değil!
Efendinin verdiği tüm emirler iki kişinin arasında, efendi ve köle.
Üçüncü bir kişiye hizmet etmek ya da zarar vermek bu anlaşmaya dahil değil.
Burada ki bilgileri aktaran Efendi’ nin bir erkek arkadaşı var ve bu yaşananları o da biliyor. “Bilmese zaten ilişkiyi yürütmek zor olurdu” diyor Efendi.
Kölenin de sevgilisi olabilir ama efendisinden daha önemli hale gelemez!
Konuşulan Köle’ nin bir sevgilisi yok ama zaman zaman olmuş.
BDSM adlı bu oyunda eşcinsel ikililer de olabiliyor; hatta travesti de… Evli çiftler de var aralarında. Ama Efendi’ nin anlattığına göre, bir efendi ve kölenin evliliği iyi gitmiyor hatta iki efendi evlense bile bunu yürütmek zor.
Efendi ve kölesi iki yıldır birlikteler; kölesini sosyal hayatta da yanında taşımayı seviyor; birlikte kafeye, sinemaya gidiyorlarmış ama “normalde böyle şeyler olmaz” diyor Efendi.
İkisinin de daha önce başka kişilerle efendi-köle ilişkileri olmuş.
Kölesini zincirleyip salonunda saatlerce oturtmak da bir fantezi.
Klasik ‘cinsel birleşme’ şart değil.
Efendi’ nin en sevdiği can acıtıcı şey klips takmakmış; ama asıl hoşuna giden ise kölesini aşağılamak.
En sevdiği fantezisi de kölesini prenses kılığına sokup kucak dansı yaptırmak.
BDSM felsefesi içinde efendiler adil olmak zorunda.
Türkiye’de yazılı bir anlaşma olmamasına rağmen yurt dışında bunun resmi yazışmalarının olduğunu da söylüyor Efendi.
Bir köle, para karşılığı da satılabiliyor ya da azadını istediğinde ciddi bir tazminat da ödeyebiliyor.
ADİL OLMAK ZORUNDA
Köle rolünde olan kişileri ister istemez, pasif, çaresiz kalmış biri olarak düşünebiliriz ama köle olanlar genellikle ‘normal hayatlarında’ zengin, ferah hatta hayran kitleleri olan, yetki sahibi insanlardan…
Bunun nedenini Efendi şöyle anlatıyor:
Köle olmak bir eziklik değil, bir hissediş.
Kişi yaşadığı hayatta dominant bir karakterdir ama öyle olmak zorunda olduğu için öyledir.
Aslında istediği şey domine edilmektir ve bunu yapamaz; o zaman istediği kimliğe, istediği role bürünerek köle olur.
BDSM yaşama biçimi; patolojik ya da hayat felsefesi olarak nasıl bakılırsa bakılsın, insanın sınırlarını kaldırarak, içindeki en vahşi ve eğitilmemiş kimliği ortaya çıkarıyor galiba…
Efendi de konuyu şöyle bağlıyor.
İnsanlar bizim satanist, şeytana tapan, kötü, vicdansız kişiler olduğumuzu düşünebilir; ama biz bunların hiçbiri değiliz, biz kendimize iyi gelecek olan şeyi yapıyoruz ve tıpkı diğeri gibiyiz.
PARTİDE KÖLE DEĞİŞİMİ
Efendi’den ve internet ortamındaki bilgilere göre Türkiye’de bir milyonu aşkın ‘fetiş yatak odası oyunları’ oynayan insan var.
Bunların arasında net bir rakam olmasa da ortalama 300 kişi hayatını BDSM kurallarına göre yaşıyor.
Çeşitli buluşma alanları, oyun partileri… internet üzerinden organize ediliyor.
Takma isim bu konuda çok önemli; aynı kullanıcı adından bir başkasında yok, camiada da o kişi o isimle tanınıyor.
Köle değişimleri, efsane efendi dedikoduları play partilerde gerçekleşiyor. Türkiye’de bu konu kapalı kapılar ardında, gizli güvenlik önlemleriyle yapılırken yurt dışında rollerin eğitimleri veriliyor.
Bu da şaka mı, gerçek mi sorgusunu yapabilmeniz için iyi bir örnek!
…
Psikolog Yeşim Akbulut patolojik paylaşım olarak bakıyor konuya…
Her iki tarafın rızasının olması ve bundan keyif alıyor olmaları içeride patolojik bir şey olmadığını göstermez.
Kabullenilmişlik ve orada rahat bir alan bulmuş olmanın sebebi var.
Neden? sorusu önemli.
Neden orada iyi ve güvende hissediyor?
…
Bu yazı Akşam’ dan Zeynep Bakır tarafından hazırlanmıştır.
Konuşulan her şey yazılmış mıdır; zannetmiyorum!