Masal lezzetler...



Masal, lezzetlerle devam etsin istedim.
Zaten her masal damakta bir tat bırakmaz mı? Hani şekerli bir tattır o, çocukluğa dair..
İşte öyle devam etsin istedim...

Ben hep damağımda o şekerli tadı duyarak gülümseyeyim, o tadı duyabilen herkes de gülümsesin, Ayvalık masalı da böyle devam etsin..


(annem çok masal anlattı bana, uykum gelse de gelmemiş numarası yaparak annemin yanağını okşar, "nolur bi tane daha" derdim, anımsıyorum.. masallarla büyüyen kızçocuklarındanım ben, bundandır hep inanışım masallara, hep masalları düşleyişim, kırkıncı kapının açılmasını bekleyişim, saçlarımı hiç kesmeyişim...)
Haftalar süren yorgunlukların ve son günlerdeki hiçbir şey yiyemeyişlerin ardından...

Öyle bir kahvaltı hazırladı ki bize, pansiyondaki güleryüzlü teyze. Çay içmeyen sevgilimin ılık sütünden, isteğim üzerine fırından aldırılmış taze köy ekmeğine kadar.. Hani çok özel kahvaltılar vardır, yıllar geçse de anımsar ve o lezzetleri tekrar duyumsarsınız damağınızda. Gülümsersiniz.. Öyle bir kahvaltıydı. Terasta.. Denizin güpgüzel maviliği az ileride..

Zeytinin tam sevdiğim gibi ekşimsi tadı, ekmeğimizi banalım diye içine baharatlar at
ılmış zeytinyağı, mis kokan domates, benzersiz Ayvalık tulumu, hele o Ayvalık loru...

Köy yumurtası sonra, zeytinyağına kırılmış.. her yerde bulunmaz! Ev yapımı reçeller, asıl sürpriz, üzüm reçeli.. çocukluğuma ait tatlardan biri, yıllardır yemediğim, annemin yaptığından başkasını bilmediğim!

Ve bir başka kahvaltı, Taş Kahve'de.. Çok özlenilendir, sabahın bir güzel saatinde, denizin kıyıcığında oturup zeytinyağını kendi ellerinle dökmektir domatesin üstüne.. Budur, Taş Kahve'de kahvaltı.


Bana kalsa, gün boyu kahvaltı ederim.
Sevgilime kalsa, gün boyu dondurma yer.
Yer de, ben günde bir kez eşlik ederim, üç kez değil!

Bu güzel soslu, çikolatalı kase üçüncü olsa gerek ki, arka planda ben çay içiyorum..


Girit'in sakızlısı meşhurdur, tadılır illa ki Cunda sahilinde. Nasıl yapıldığına da bakılır hemen tezgahın yanında, meraklılara ikram edilir hatta. Güzeldir, sakızlıdır, başka da bir süs istemez.. Sonra bir de meyveler koyarlar içine dondurmaların, kavunlusunda kavun, karadutlusunda karadut vardır, aromaları değil...


Tostçu Servet abimiz.. Ayvalık tostunda üzerine yok. Aldım gerçi meslek sırlarını, ama el lezzeti bir başka.. Ne kadar uğraşsam, olmuyor işte onun yaptıkları gibi. Mesut Büfe, Tansaş yanı hemen.. Giderseniz selam iletirsiniz bizden.. Özlemişler dersiniz.. Geleceklermiş sonbaharda, unutmamışlar verdikleri sözleri.


Ve zeytinyağlı lezzetler elbette.. Dükkan camındaki yemek listesinde "arapsaçı", "börülce" filan yazan bir başka memleket biliyor musunuz? Bu incecik, tazecik börülce, Çorbacı Mehmet Usta'dandı. Daha ilk akşam koşarak gidip yediğimiz kabak çiçeği dolmalarımız da ondandı. Öyle meze niyetine değil hem de, koca porsiyonlarla, yanında koyun yoğurduyla..


Hayatımda lezzetini unutamadığım, hep hatırımda tutup, kavuştuğumda gözlerimi kapatarak yediğim iki yoğurttan biridir, Ayvalık koyun yoğurdu. Diğeri de Denizli Babadağ'ın isli yoğurdudur ama ona kavuşamadım yıllar var ki.. Öyle böyle bir lezzet değil..


Böyle de bir pide geldi masaya. Sıcaktı çok. Yanında tereyağı ve rendelenmiş Ayvalık tulumu vardı, tadımlık. Çatalla söndürürken çok eğlendik, nasıl o kadar şiştiğine akıl erdiremedik..


Güler Tatlıhanesi unutulur mu? Murat Bey'in her zamanki konukseverliği, ikram ettiği dondurmalı lor tatlısı, şu an derin dondurucuda olup yavaş yavaş tadına varılmayı bekleyen sakızlı kurabiyeler ve nefis lorlu börek.. Fırından yeni çıkmış sıcacık, mis kokan bu börekle yapılır bir kahvaltı da. Yetmez mi?


Murat Bey'e sordum, nereden en güzel zeytinyağını alabileceğimizi. Telaşımız arasında ne memleketimin misler gibi sızmasından, ne de anneciğimin zeytinlerinden getirebilmiştim İstanbul'a. Gözüne baktığım sızmam bitmek üzereydi, zeytinimiz zaten yoktu. Murat Bey götürdü bizi Peynirci Ferdi'ye, sağolsun. Sayesinde en güzel zeytinyağını bilmem ama en güzel Ayvalık tulumunu bulduk!


Meyve sebze halindeki iştah açıcı dükkanlardan biriydi, dışarıya zeytin kavanozları çıkarılmış, içerideki tezgaha peynirler sıralanmış.. Sepet peyniri ve tulum vakumlattık, ki dönüşte fırından aldığımız tost ekmekleriyle Ayvalık tostları yapabileyim evde..

Yeşil kırma zeytin sonra.. Bir de güzel mi güzel bir zeytinyağı.. Şimdilerde o güzel zeytinyağına kekik serpip ekmek banılıyor kahvaltılarda..


Deniz kokulu bu masal kentinde, denize yüzünü dönüp yudumlanan kahveler ve adaçayları güzeldir.. Derler ki, bir kimsenin yabancı olduğu, yüzünü denize dönmesinden belli olurmuş Cunda'da.. Diğerleri karşı karşıya otururmuş masalarında.

Yüzümü hep o çivit mavi denizine dönsem de, yabancın olabilir miyim be Cunda? Olabilir miyiz, bunca anı biriktirmişken koynunda...