Domateslere veda ettiğimiz bugünlerde bu ne şimdi diyeceksiniz. Tam da bu vedadan dolayı kapak oldular bugünkü yazıya. Bunlar çok sevdiğim pembe domatesler.. Geçtiğimiz yaz sadece birkaç kez tadabildiğim, ama yine de bu kadarı için bile şükrettiğim.. Pek şekilsizler gördüğünüz gibi.. Ama lezizler. Hele kokuları bir başka! Yanlarında duran incecik patlıcanlar dikkatinizi çekti mi? Karnıyarık asıl onlarla yapılır. Büyük şehirlerde görebileniniz var mı? Ya diğer yandaki incecik börülceler? Çıt diye kırılır, hatta satın alırken annem birini çıtlatır göründüğü kadar taze mi bakmak için. Fasulye de aynı teste tabi tutulur annem tarafından. Eğrilip bükülürse şansı yok, çıt edecek.
Aslına bakarsanız sizlerle feci zaman aşımına uğrayan bazı şeyler paylaşacağım bugün. Zaman aşımı diyorum, çünkü Aydın'dan döneli onca zaman geçti, ben hala pazarlarda çektiğim fotoğrafları yayınlayamadım. Aslında o kadar çok fotoğraf çekmişim ki, nerden başlayacağımı da bilemedim. Velhasıl geciktikçe gecikti. Hiç paylaşmasam da yazık olacaktı. En iyisi çok konuşmadan olabildiğince çok fotoğraf göstereyim bugün diyorum (ama bakalım çenemi tutabilecek miyim)..
Annem İstanbul'a getirmem için domates alışverişi yaparken.. Gerçi biletim ertelenince domatesleri orada yedik ama zaten pembe domatesler yolculuğa pek müsait olmazlarmış, ince kabuklu ve narin oldukları için..
Off.. asıl güzellik bunlar. Karar verememiştim başta, domateslerle mi incirlerle mi başlayayım diye. Domates neden öne geçti, pembe olduğu için herhalde.. Hani daha nadir olduğu için. Gerçi şu güzelim "bardacık"ların da mor incirden başkasının bulunmadığı şehrim topraklarında benim için çok nadide olduklarını söylemem gerek. Dayanamayacağım, yakından da göstereceğim sepetin birini.
Nasıl da çatlamışlar, balları akmış.. Aydın'da olduğum sürece buzdolabında daima incir tabağı vardı, ben de canım istedikçe çıkartıp üçer beşer yedim. Bir dahaki yaza kadar özleyeceklerim arasında onlar da var şimdi..
Bu küçük çingene kızı, süt mısırlarımızı ayıkladı. Biz de alıp çantamıza koyduk, eve gelip haşladık bir güzel. Isırırken suyu (sütü mü yoksa) akan, benzerini bu sene hiç yemediğim lezzette mısırlardı..
Köy yumurtaları.. Sarısının rengi turuncuya yakındır, ben kıyıp da kekte filan kullanamam çoğu kez! En güzel yeme şekli kayısı kıvamında haşlamaktır. Kahvaltıda çay kaşığı ile yer, yanına ev ekmeği ve koyun peynirini katık ederim.. Ah bir de fiyatlara dikkat lütfen.. Anneme pazar gezmesi boyunca "anne siz burda bedava yaşıyorsunuz" dedim kaç kez. Yani ben de öyle yaşıyormuşum bir vakitler.. Olmaz ya, olamaz yani. Neyin fiyatını sorsanız kuruşla söylüyor kadınlar. Ha bir de çoğu kez kilo fiyatı vermezler! 2 kilosu şu, 3 kilo alırsan bu.. Fiyatlar öyle olunca (lezzetlerinden dolayı iştahlar da malum olunca) taneyle değil, kilolarca sebze meyve alınıyor orada..
Bunlar da güleryüzlü bir köylü ablamın köyde arkadaşının yaptığını, kendinin de pazara getirip sattığını söylediği pideler, ekmekler, bazlamalar.. Annemin eli pidede ama aslında poşeti kenara çekiyor, altından bazlama almak için. Pazara kahvaltı öncesi gidince gözüm bazlamadan başkasını görmedi doğrusu. Eve gidince de kocama ilk kez bazlama yedirdim. Pek sevdi:) Hatta çok alsaydınız, İstanbul'a da götürseydik dedi. Ah benim aklıma gelmedi ki? Ama çözüm vardı, köşedeki bakkala da geliyordu köy bazlamaları. Ben de İstanbul'a döneceğim gün taze taze aldım, dilimleyip dondurucuya attım. Arasına Nutellalar sürüp sürüp, beyaz peynirler koyup koyup... tükettik ah çoktan...
Bilenler bilir.. Tarhana otu bu. Bir adı daha vardı ama unuttum. Tarhana yapımında kullanılıyor bizim oralarda. Annem taze tarhanamızı yapmış, gönderdi geçen gün koliyle. Annemin tarhanası bir başkadır diyeceğim ama herkes kendi alıştığı tarhanayı beğenir, onu da bilirim. Her hali güzel, kış akşamlarının bu muhteşem çorbasının. Ben pişirirken içine son anda sarımsak döver atarım, bir de kuru börülce koyarım annemin yaptığı gibi. Geçenlerde epeyce börülce haşlayıp dondurucuya koydum yine. Artık vakit geldi tarhana çorbaları için...
Bunlar nedir bilin bakalım? Bir tür börülce, uzun olur, bildiğimiz börülceden biraz daha kalın olur, "arşın börülce" denirmiş adına. Şahsen ilk kez duydum, ilk kez gördüm. Eh benim güzel annem, madem bizim oraların böyle sebzeleri de olur, neden 31 yaşında öğrenir kızın? Ne bilelim, öyle denk gelmiş, öyle olmuş diyelim. Sonunda tanıştık ya.. Satan teyze ben fotoğrafını çekince hemen başladı anlatmaya ben sormadan, "accık haşlayıp taratorlarsın, pek güzel olur. Gavurursun domatesli, istersen yumurta gırarsın, öyle de güzel olur". Anneme baktım,"kavuracağım ben onu" dedi. Bana göre hava hoş. Her tür otu-sebzeyi kavurangilleriz biz ne de olsa.
Bu da pişmiş hali. Yanında yoğurt var ama, ben bir kısmını yoğurtladıktan sonra öylesini sevmedim, sade haline ise bayıldım. Tarif ister misiniz:) Olur da mevsiminde Ege pazarlarına yolunuz düşer, bulur alırsınız, ya da şanslısınızdır da başka bir şekilde elinize geçer (bana da haber verin!) tarif bulunsun burada.
İstanbul'a getirdiklerim arasında arşın börülce de vardı tabi, bir pişirimlik. Anneminki kadar güzel oldu. Yavaş yavaş annemin elinin lezzetine yaklaşıyorum galiba! Pişirdiğim sebzeler güzel ama, kim yapsa aynı olur, fazla şımarmamak lazım..
Velhasıl bir pazar gezmesi anlatımı da burada sona erdi.. Bir başka pazarda buluşmak üzere diyeceğim ama pazara gittiğim yok ki. Bir ara ekolojik pazara sabahın köründe gidip incecik pırasalar, yeni çıkan muzlar, hatta likapalar filan göstermek istiyorum size. Bakalım kısmet ne zamana.. Cumartesi günleri çalışılmayan bir iş istiyorum. Vallahi tembellikten değil, ekolojik pazarımdan mahrum etmesinler beni!